Etiketler: , , , , , , , ,

EDEBİ SANATLAR (Söz Sanatları)

Güzel konuşmak, yazmak, sözün etkili olmasını sağlamak için söz sanatlarına
başvururuz. Örneğin; “Sen çok güzelsin” sözünü etkisizin artırmak için “Sen çiçek gibisin” deriz.
Bunu anlatmak için “benzetme” den yararlanırız. En çok kullanılan edebi sanatlar şunlardır.
 
 
A) MECAZLARLA İLGİLİ SANATLAR
 
                Sözcüğün gerçek anlamı dışında kullanılmasıyla yapılan sanattır. Söze güzellik, canlılık,
kazandırır. Bu tür mecazlarda, iki nesne arasında benzetme amacı güdülür.
 
Bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü
 
Bu dizede “kurşun” sözcüğü “bulut” anlamında mecaz olarak kullanılmıştır.
 
Konuşulanlara kulak verirsen, kazançlı çıkarsın.
Bu cümlede de “kulak vermek” deyimindeki “vermek” sözcüğü “dikkatle dinlemek” anlamında mecazdır.
 
Burnundan Yanına varılmıyor.
Bu cümlede de “burun” sözcüğü, kibir, büyükleme, anlamında mecazdır. “Mecaz’la ilgili sanatlar şunlardır.
 
1. TEŞBİH (BENZETME)
Aralarında türlü yönlerden karşılaştırılarak benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden zayıf olanı, nitelikçe daha üstün olana (güçlü olana) benzetme sanatıdır. Ancak, sözcükler gerçek anlamda da kullanılabilir.
 
Bir benzetmede dört öğe bulunur:
Benzetilen: Başka bir şeye benzetilen varlıktır.
Kendisine benzetilen: Nitelikçe daha güçlü olan varlıktır.
Benzetme Yönü: Benzetmenin hangi yönden yapıldığını anlatır.
Benzetme Edatı: Benzetmede benzerlik, eşitlik, karşılaştırma… ilişkisi kuran edatlardır.
Bunlar, gibi, sanki, kadar, tıpkı… vb sözcüklerdir. Bu öğelerden ilk ikisi “temel”, son ikiside “yardımcı” öğelerdir.
 
a) Tam (Ayrıntılı) Benzetme:
 
Tam benzetmede öğelerin tamamı kullanılır.
Ali arslan       gibi     cesurdur.
 
Burada Ali, cesurluk yönünden arslana benzetilmiştir.
Bu tür benzetmeye ‘tam benzetme (teşbih)” denir.
 
Cennet   gibi   güzel   vatanımız
bztln     edat   b.yönü      bzyn
 
b)Teşbih-i Beliğ (Güzel benzetme):
 
Benzetmenin temel öğeleriyle (benzeyen ve kendisine benzetilen) yapılır. “Benzetme yönü” ve “benzetme edatı” kullanılmaz.
 
Nazlı vücudu bir kucak ot, bir yığın kemik
Bu dizede nazlı vücut (benzeyen). Bir kucak ot, bir yığın kemiğe (kendisine benzetilen) benzetilerek güzel benzetme yapılmıştır.
 
Atılan elbiseler,    boğazlanmış bir adam
 
Cennet vatan”,
Altın başaklar”.
“Gördüm deniz dedikleri bir başlı ejden”,
“Gider oldum kömür gözlüm elveda” gibi sözler dizeler birer “teşbih-i beliğ” (güzel benzetme) dir.
 
c) Temsili teşbih:
Kendisine benzetilen, benzeyenin tüm özelliklerini kendine toplarsa, bu tüm benzetmeye “temsili benzetme” denir. Örneğin Tevfik Fikret’in ünlü “Çınar” şiirinde vatan çınara benzetiliyor.
 
Hani bir gün seninle Topkapı’dan
Geliyorduk; yol üstü bir meydan
Bir çınar gördük, enli, boylu, vakur
Bir ağaç: hiç eğilmemiş, mağrur.
Koca bir gövde belki altı asır
Belki ondan daha fazla, dalgın, ağır
Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş.
Söyle ey garip vatan, bildir;
Çektiğin hangi kanlı seyyiedir… (Çınar, Tevfik Fikret)
 
Bu şiirde, vatanın özellikleri çınar üzerinde toplanmıştır. Böylece “temsili benzetme” yapılmıştır.
 
2. İSTİARE (Eğretileme)
 
Benzetmenin temel öğelerinden birinin (benzetilen ya da kendisine benzetilen) söylenmesiyle yapılan benzetmedir.
Bir başka deyişle, bir sözün gerçek anlamını kaldırarak, benzerliği olan başka bir anlamı eğreti olarak verme, ödünç verme demektir. Cesur insana “aslan”, kurnaz kimseye “tilki” demekle istiare yapılmış olur.
 
İstiarenin başlıca üç türü vardır.
 
a) Açık istiare (eğretileme):
Yalnız “kendisine benzetilen” kullanılarak yapılan benzetmedir.
 
Kurban olam kurban olam
Beşikte yatan kuzuya
Bu dizelerde, beşikte yatan bebek, kuzuya benzetilmiştir. Ancak benzetilen (bebek) söylenmemiş, kendisine benzetilen (kuzu) söylenerek “açık istiare” yapılmıştır.
 
Ağaçlar sonbaharda elbiselerini soyundu.
Bu cümlede “elbise” sözüyle” (kendisine benzetilen), yapraklar söylenmemiştir.
 
Şakaklarıma kar mı yağdı? Ne var?
Bu dizede “ak saçlar”, “kar” a benzetilmiş, benzetilen (saç) söylenmemiş, yalnızca kendisine benzetilen (kar) söylenmiştir.
 
Uyarı: Açık istiarenin, Divan ve Halk şairlerince ortaklaşa kullanılan kalıplaşmış biçimlerine “mazmun” denir. Uzun boy için selvi, kaş için hilal, diş için inci, ağız için gonca sözleri birer mazmundur.
 
b) Kapalı İstiare (eğretileme):
Yalnız “benzeyen” kullanılarak yapılan benzetmedir. Kapalı istiarelerde, “kendisine benzetilen” söylenmez.
 
Tekerlekler yolara bir şeyler atıyor.
Bu cümledeki “tekerlekler”, insana benzetilmiş ancak “insan” (kendisine benzetilen) söylenmemiştir. Bu nedenle kapalı istiare yapılmıştır.
 
Ufukta günün boynu büküldü.
Bu cümlede de “güneş” (benzeyen) insana benzetilmiş, ancak “insan (kendisine benzetilen) söylenmemiştir. Bu nedenle kapalı istiare yapılmıştır.
 
Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım yoldular
Dolaba layık gördüler
Derdim vardır inilerim
 
Bu dörtlükte, “dolabın döndüğü” anlatılmıştır. Benzeyen öğe “dolap” söylenmiş, kendisine benzetilen öğe, “inan” söylenmemiştir. Bunu benzetme yönünden (inleme) çıkarıyoruz. Bu dörtlükte de kapalı istiare yapılmıştır.
 
Ali kükreyerek düşmanın üstüne yürüdü.
Bu cümlede Ali, kükreme özelliğinden ötürü aslana benzetilmiştir. Ali, (benzetilen) söylenmiş, “aslan” (kendisine benzetilen) söylenmemiştir.
Bu cümlede de kapalı istiarede kimi zaman “benzetme yönü” kullanılır. “Benzetme edatı” hiç kullanılmaz.
 
Uyarı: Kapalı istiarelerde, kişileştirme sanatı (teşhis) da yapılmaktadır. Çünkü, bu söz sanatında, insan dışındaki varlıklar, insanların çok bilinen özelliklerine benzetilerek tanıtılmaktadır. Yukarıda geçen “tekerlek, “gün” ve “dolap” sözcüklerine insan kişiliği de kazandırılmış olmaktadır (bkz. Kişileştirme ve konuşma)
 
 
 
c)Temsili İstiare (eğretileme):
Benzetmenin temel öğelerinden yalnız biriyle (benzeyen ya da kendisine benzetilen) yapılır. İlk bakışta sembolik şiire benzerse de, birbirine karıştırılmamalıdır. Temsili istiarede söylenmeyen öğenin temsil ettiği varlıklar ya da olaylar gerçektir. Sembolik şiirde ise yapılan benzetmeler hayalidir.
 
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan,
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol.
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
                                                      (Y.K.Beyatlı)
 
Yukarıda bir bölümü alınan “Sessiz gemi” şiirinde ölüm (benzeyen), gemiye (benzetilen) benzetilmiş bir dizi benzerlik yönleri sıralanmış: ancak “ölüm” (benzeyen) söylenmemiş, yalnız “sessiz gemi” anlatılarak şiir tamamlanmıştır.
 
Uyarı: Fabi türündeki tüm şiirler temsili istiaredir.
 
BENZTLN   VAR(sa)     AÇIK    iSTİARE
                     Olumlu         Olumlu
 
BENZTLN YOK(sa)       KAPALI İSTİARE                                                                                                 
                   Olmsz             Olmsz
 
3. MECAZ-I MÜRSEL (Ad Aktarması)
 
Bir sözcüğü benzetme amacı gütmeden, gerçek anlamı dışında başka bir sözcüğün yerine (Parça-bütün, iç-dış, neden-sonuç, yazar-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler kurularak) kullanma sanatıdır.
 
Halit Ziya’yı okudun mu? (Halit Ziya’nın eserlerini okudun mu?) Sanatçı- yapıt ilişkisi.
 
Vapur, Beşiktaş’a yanaştı. (Beşiktaş iskelesine yanaştı) Parça-bütün ilişkisi kurulmuş.
 
Sobayı yaktım. (Sobanın içindekileri- odun-kömür)
Konağa sor. (Konağın içinde oturanlara sor)
Onda kafa yok! (Onda akıl yok)
“dış” söylenerek “iç” kastedilmiştir.
 
Üç gündür bereket yağıyor. (yağmur)
Yağmur bereket, bolluk getirdiği için, sonuç söylenerek sebep (yağmur) anlatılmak isteniyor.
 
Sivas, mandayı kabul etmedi (Sivas Kongresi üyeleri anlatılmak isteniyor.
Mecaz-ı Mürsel, dilimizde çok yaygındır. Günlük konuşmalarımızda, deyimlerimizde mecaz-ı mürsellere oldukça yer veriyoruz.
 
Ayağını giy. (“Ayakkabını giy” demek isteniyor. İç ve dış ilgisi kuruluyor.)
 
 
 
Ünlü raketler Avrupa’dan döndüler. (“Ünlü tenisçiler Avruda’dan döndüler”. Demek isteniyor.)
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal
“Hilal sözcüğüyle” bayrak anlatılmak isteniyor. Parça-bütün ilişkisi kurulmuş, mecaz-ı mürsel yapılmıştır.
 
4. KİNAYE
 
Bir sözcüğün ya da sözün hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde birlikte kullanılmasıdır. Asıl geçerli olan mecaz anlamdır.
 
Ey benim sarı tamburam
Sen ne için inilersin
İçim oyuk, derdim büyük
Ben onun’çün inilerim
 
Üçüncü dizedeki “içim oyuk” sözü hem gerçek (Tamburun içi yoktur), hem de mecaz (acılı,dertli) anlamlarıyla kullanıldığı için kinaye sanatı yapılmıştır.
 
O adamın, her zaman kapısı açıktır.
Burada, “kapısı açıktır” hem gerçek (hem gerçekten açıktır) hem mecaz (adamın konuksever olması) anlamda kullanıldığı için kinaye sanatı yapılmıştır.
 
Nereden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar
Bu dizelerde şairin bozulmuş bahçeler görmüş olması tabiidir. Mecaz anlamı ise şairin birçok kimse öldükten sonra yuvalarının dağılmış olması görmesidir.
 
Aşağıdakilerin hangisinde bir kinaye vardır?
(1992/II)
Şu karşıma göğüs geren
                Taş bağırlı dağlar mısın
 
Çözüm: Kinaye, bir sözün hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek biçimde kullanılması sanatıdır. Mecaz anlam daha önceliklidir. C seçeneğindeki “taş bağırlı” sözü hem dağların bağrı taştanolduğundan gerçek anlamlıdır. Hem de “acımasız” anlamı içerdiğinden mecaz anlamlıdır. Yanıt C’dir.
 
5. TEŞHİS (Kişileştirme) ve İntak (Konuşturma)
 
İnsan dışındaki varlıklara ya da kavramlara insan kişiliği kazandırma sanatına kişileştirme (teşhis) denir. İnsanın konuşma yetisinin başka varlıklara aktarılmasına da intak (konuşturma) sanatı denir.
 
Bu iki sanat genellikle birlikte kullanılır. Her “kişileştirme” de konuşturma olmayabilir, fakat her “konuşturma” da mutlaka “kişileştirme” vardır. Özellikle fabllarda, hayvan öykülerinde masallarda sık sık bu sanata başvurulur.
 
Bulutlar gözyaşı döktüler.(Teşhis) (aynı zamanda kapalı istiare)
Bu cümlede “bulutlar” insanlara özgü bir nitelik olan “gözyaşı dökme” özelliği ile tanıtıldığı için kişileştirme sanatı yapılmıştır.
 
Bülbül, “senin nazını çekemem…” diyordu. Güle.
Bu cümlede “bülbül”, hem “naz çekme” özelliği ile kişileştirilmiş, hem de insanlar gibi konuşturulmuştur. Burada kişileştirme konuşturma sanatı birlikte kullanılmıştır.
 
Güğüm bir gün, testiye:
Yola çıkalım” dedi.
Testi: “korkarım dedi.
Evde kalmak istedi.
Bu dörtlükte de “kişileştirme” ve “konuşturma” sanatı vardır.
 
Yüce dağlar birbirine göz eder,
Rüzgar ile mektuplaşır, naz eder,
İçmiş gibi geceyi bir yudumda
Göğün mağrur bakışlı bulutları     (Bu dizelerde de “kişileştirme (teşhis)” yapılmıştır.)
 
Salındı bağçaya girdi
Çiçekler selama durdu
Mor menevşe boyun eğdi,
Gül kızardı hicabından
 
“Artık dağlar sırtlarından kürklerini attılar. Fakat henüz sabahları serince olduğundan omuzlarına sislerden birer atkı atıyorlar. Şimdi rüzgar, ağaçlar arasında ılık ılık esiyor. Hele böcekler, görülecek şey!”   Parçada kişileştirilen varlık, aşağıdakilerden hangisidir? (1985/II)
A)           böcekler        B)    sisler       C)           rüzgar            D)    dağlar            E)    ağaçlar
 
Çözüm: İlk cümlede “Artık dağlar sırtlarından kürklerini attılar”, derken dağlar sırtında kürk olan bir insana benzetilerek kişilik kazındırılmış yani insan gibi düşünülmüştür.   Yanıt D’dir.
 
6. TARİZ (İğneleme, söz dokundurma)
 
Söylenen sözün ya da kavramın, gerçek ya da mecaz anlamı dışında tamamen tersini anlatma sanatıdır. Bir başka deyişle, birini küçük düşürmek onunla alay etmek ya da iğnelemek için sözün ters söyleyerek amacımızı belirtmedir. Örneğin; randevusuna geç kalmış kişiye “Aman ne kadar erken geldiniz diyerek onu iğnelemiş oluruz. Bir kişinin tembelliğini anlamak için de Bu ne çalışkanlık! Dersek “tariz” yapmış oluruz.
 
“Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden”  (Eşref)
Ters Öğüt Destanı
Bir yetim görünce döktür dişini,
Bozmaya çabala halkın işini
Günde yüz adamın vur ser leşini
Bir yaralı sarmak için yeltenme
Her nereye gidersen eyle talanı
Öyle yap ki ağlatasın güleni
Bir saatte ki ağlatasın güleni
El bir doğru söylerse inanma       (Huzun)
 
Bu dörtlükte şair, okuyucuya öğüt veriyor. Yetim hakkını yiyen, halkın işini bozan, çevresini kırıp geçiren, kimseye yardım etmeyen birisini öğütlüyor. Ancak, dikkat edilirse şairin asıl amacı bunların tam tersinin doğru olacağını anlatmaktır. Şair, bu dörtlükte söylenenlerin tersini anlatmak istiyor.
 
 
 
 
B) ANLAMLA İLGİLİ SANATLAR          
 
Bir sözcüğün ya da birbiriyle anlam ilişkisi bulunan sözcüklerin gerçek anlamlarıyla yapılan sanatlar, bu bölümde ele alınmıştır.
 
1. TENASÜP (uyum, uygunluk)
 
Anlamca birbirine uygun, birbiriyle ilişkili sözcüklerin bir arada kullanılması sanatıdır. Divan edebiyatında sıkça, Halk edebiyatında da seyrek başvurulan bir söz sanatıdır.
 
Yine bahar geldi, bülbül sesinden
Sada verip seslendi mi yaylalar
Çevre yanın lale sümbül bürümüş
Gelin olup süslendin mi yaylalar
 
Bu dörtlükte kullanılan “bülbül, sada seslenme”, “bahar, bülbül, lale, sümbül” “gelin olma süslenme” sözcükleri anlamca birbiriyle ilgili olduğundan tenasüp sanatı yapılmıştır.
 
Deli eder insanı bu dünya
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaçlar
 
Bu dizelerde de altı çizili sözcüklerle anlamca ıl… kurularak tenasüp yapılmıştır.
 
2. TEVRİYE (Çift gerçek anlamlı, )
 
Bir sözcüğün bir beyitte, bir cümlede, birden çok gerçek anlamı sezdirecek biçimde ve yakın anlamdan çok uzak anlamı kastedilerek kullanılmasıdır. Bir başka deyişle sesteş sözcüklerin birden çok anlamıyla kullanılmasına “tevriye” denir.
 
Gül yağını eller sürünür, çatlasa bülbül
Bu dizede geçen “el” sözcüğü hem “organ adı” hem de “kalıcı kalan” anlamında kullanıldığı için tevriyelidir.
 
Tevriyede de kimi zaman sözcüğün yakın anlamı söylenip uzak anlamı da anlatılabilir.
 
Havada yaprağa döndürdü rüzgar beni
Bu dizede “rüzgar” sözcüğü “yel” ve “zaman” anlamında kullanarak “zaman” kavramı kasdedilmiştir.
 
Bu kadar şetafet çünkü sende var.
Beyaz gerdanında bir de ben gerek
Bu beyitteki “ben” sözcüğü, hem “deri üzerindeki siyah noktacık iz” hem de söyleyen kişinin yerini tutan “ben” zamiri anlamlarına gelebilecek biçimde kullanıldığı için tevriye yapılmıştır.Kinayeden ayrılan yönü ise kinayede uzat anlamın mecazı olarak kullanılmasıdır. Tevriyede ise, yakın ve uzak anlam da gerçek anlamlıdır.
 
Bana Tahir Efendi kelp demiş
İttifatı bu sözde zahirdir
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp tahirdir.
Burada “tahir” sözcüğü tevriyelidir. Hem Tarih Efendi, hem de “tahir” sözcüğü “temiz” anlamında kullanılmıştır. Şair, asıl Tahir Efendi’yi kastetmiştir.
 
3. TECAHÜL-İ ARİF (Bilmezlikten Gelme)
 
Bilinen bir gerçeği, bir nükteye, (espri, ince anlamlı şaka söz) dayanarak bilmiyormuş gibi söyleme sanatıdır. Sanatçı gerçek sebebi hayali ve güzel bir nedene bağlar.
 
Ey Şuh! Nedima ile bir seyrin işittik.
Tenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde (İşret yiyip içme)
Şair Nedim. Göksu’da sevgilisiyle yiyip içtiğini, eğlendiğini bildiği halde bilmiyormuş gibi görünerek Tecahül-i Arif sanatını yapmaktadır.
 
Gökyüzünün başka rengi de varmış
Geç fark ettim taşın sert olduğunu
Su insanı boğar, ateş yakarmış
Her geçen günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış
                                               (C.S.Tarancı)
Bu dizelerde; taşın sert olduğu, ateşin yakacağı ve suyun boğacağı bilindi halde şairin bunların anlaşılması için “bu yaş” ı (otuz beş yaşını) şart koşması, bildiği halde bilmezlikten gelmesidir.
 
4. HÜSN-İ TALİL
 
Güzel şeyler düşünelim diye
Yemyeşil oluvermiş ağaçlar
Ağaçların yeşil oluşu, doğal bir olgudur. Ancak bu dizelerde şair, ağaçların yeşil oluşunu insanlara güzel şeyler düşündürmesi nedenine bağlamıştır.
 
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden/
Birçok senler geçti dönen yok seferinden
 Ölenlerin dünyaya dönmeyişini yerlerinden memnun olmalarına bağlıyor)
 
Gül-i ruhsarına karşı gözümden kanlı akar su
Habibim fasi-ı güldür bu akarsular bulunmaz mı
(Gul-i ruhsar: gül yanaklı fasl:mevsim)
 
Bahar mevsiminde (gül mevsimi) suların bulanık akması doğaldır. Ancak şair, suların bulanık akmasını, sevgilinin aşkıyla döktüğü kanlı gözyaşlarının sulara karışıp, onları bulandırması nedenine bağlamaktadır. Bu nedenle “hüsn-i talil” sanatı yapılmıştır.
 
Salındı bağçaya girdi
Çiçekler selama durdu
Mor menekşe boyun eğdi,
Gül kızardı hicabından
Güllerin kırmızı olması bir doğa olayıdır; ancak şair sevgilinin güzelliği karşısında güllerin utancından kıpkırmızı olduğuna bağlıyor.
 
Saksında ruhumun bütün yası var.
Derdimle soluyor açılan gonca.
Bu dizelerde, goncanın solması doğal bir olay olduğu halde, şair bunu goncanın yaslı olduğu, dert çekmesi nedenine bağlıyor. Bununla da “hüsn-i talil” yapmış oluyor.
 
Ey sevgili sen bu ilden gideli
Yaprak döktü ağaçlar, coştu gökyüzü
Bu dizelerde şair, ağaçların yapraklarını dökmesi doğal olduğu halde, bunun nedenini sevgilisinin gitmesine bağlayarak “hüsn-i talil” sanatı yapıyor.
 
Müzeyyen oldu reyahin bezendi bağ-ı çemen
Meğer ki haber geldi yardan bu gece
Müzeyyen : Süslenmk
Reyahın     : Reyhanlar
 
Bu dizelerde “sevgiliden haber geldiği için fesleğen çiçekleri süslendi, bahçenin çimenleri bezendi” demek isteniyor. Oysa sevgili bahçeye gelse de gelmese de çiçekler yine de açacaktır.
 
5. TEZAT (Zıtlık, karşıtlık)
 
Anlamı güçlendirmek için karşıt kavramların özellikleri bir arada kullanılır. Zıt kavramlardan birinin gerçek, diğerinin ise mecaz anlamda kullanılmaktır.
 
Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Şair bu dizelerde “dost” ve “düşman” karşıt sözcüklerini bir arada kullanarak anlamı daha da güçlendirmiş: böylece “tezat” sanatı yapılmıştır.
 
Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz
Bu dizede “ağlamak” ve “gülmek” karşıt sözcükleriyle “tezat” sanatı yapılmıştır.
 
Güvenme varlığa (zenginlik) düşersin darlığa (fakirlik)
 
Çın çın ötüyor sessizlik
Bu dizede de “sessizlik” ve “çın çın ötmek” karşıt sözleriyle “tezat” sanatı yapılmıştır.
 
6. LEFF -Ü NEŞR (Açma ve Yayma)
 
Birkaç şeyi söyledikten sonra, onlarla ilgili kavramları bir cümle ya da manzumede belli düzenlerle sıra gözeterek anlatma sanatıdır. Kısacası, dizelerde ya da yazıda bir tür söz simetrisi yapmaktır.
 
Bahçıvan güller ekmiş
Dikeniyle bahçeye
 
Burada bahçıvan 2. dizedeki bahçe ile ilgilidir.
Gül sözcüğü de 2. dizedeki diken ile ilgilidir.
Dolayısıyla bir leff-ü neşr sanatı yapılmıştır.
 
Buy-i gül taktir olunmuş, nazın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy birisi dest-mal olmuş sana
(Buy-i gul: Gül kokusu; Hoy: Ter, Dest-mal: Mendil)
Bu beyitte, birinci dizedeki “buy-i gül”, ikinci dizedeki “hoy(ter)” ile: yine birinci dizedeki “destmal (mendil)” ile ilgi kurulmuştur. “Gül kokusu” ter: “naz”da “ucu işlenmiş mendil” olarak düşünülmüştür. Böylece “leff-ü Neşr” sanatı yapılmıştır.
İlk bakışta tenasüp sanatına benzerse de şekil kullanış bakımından farklıdır. Tenasüpte sözcükler gelişi güzel sıralanır. Leff-ü Neşrde birbirine denk düşürülen sözcükler belli bir sıraya göre düzenlenir.
 
Baran değil, şafak değilebr-i seher değil
Göz yaşıdırciğer kanıdırDud-i ahtır.
 
7. TELMİH (Çağrışım, anıştırma)
 
Herkesçe bilinen geçmişteki bir olayı, efsaneyi, çağrıştırma, anımsatma sanatıdır. Bi sözün telmih olduğunu anlayabilmek için, çağrıştırılan olay, durum ve kişi hakkında bir bilgiye sahip olmalıyız.
 
VefasızAslı’ya yol gösteren bu
Kerem’in sazına cevap veren bu
Kuruyan gözlere yaş gösteren bu
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi
 
Bu dörtlükte şair, “Aslı ve Kerem” sözleriyle ünlü “Kerem ve Aslı” adlı aşk hikayesini çağrıştırmaktadır.
Seretti hava üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde
Bu beyitte de “taht-ı Süleyman” sözü ile gösteriş ve saltanatlarıyla ünlü Süleyman peygamber çağrıştırılıyor.
Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında Musa ile
Elindeki ki asa ile
Çağırayım Mevlam seni
 
Yunus Emre bu dörtlüğünde de Hz.İsa’nın göğe çıkış inancını, Hz.musa’nın Tur Dağı’nda Tanrı ile konuştuğu inancını ve Hz.Musa’nın asa ile gösterdiği mucizeleri telmih etmiştir.
                Ey dost senin yoluna
Canım vereyim Mevla
Aşkını komayayın
Od’a gireyim Mevla
 
Bu dizelerde “Od’a gireyim” sözü ile Hz.İbrahim Peygamberin ateşe atılma olayı anlatılıyor.
 
 
8. MÜBALAĞA (Abartma)
 
Bir varlığı, olayı ya da düşünceyi olduğundan çük daha büyük (ya da küçük) gösterme sanatıdır. Mübalağa, günlük yaşamda sıkça başvurulan bir anlatım yoludur. Mizah (gülmece) yazarları, insanları kusurlu yanlarını belli bir abartma ölçüsüyle ortaya koyarlar.
 
Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
 
Kaygusuz Abdal’ın bu dörtlüğünde, sekiz kişinin ateş yakmasına karşın kazın pişmeyişi abartmalı bir biçimde anlatılarak mübalağa sanatı yapılmaktadır.
               
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir. Savrulur enkaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak,el, ayak
Boşanır sırtlara, vadilere sağnak, sağnak!
 
Bu dizelerde anlatılanlar abartıdır. Burada da mübalağa sanatı vardır.
 
Ak gerdanında benler öldürdü beni
Bu dizede de “benlerin şairi öldürmesi” bir abartıdır.
 
Aşağıdaki dizelerin özellikle hangisinde bir abartı vardır? (1991/11
 
A)           Bir ah çeksem dağı taşı eritir
                Gözüm yaşı değirmeni yürütür
B)           Bu topraklar ecdadımın ocağı
                Evim, köyüm hep bu yerin bucağı
C)           Ne doğan güne hükmüm geçer
                Ne halden anlayan bulunur
D)           Derdim çoktur hangisine yanayım
                Yine tazelendi yürek yarası
Çözüm: Abartma: Bir şeyi olduğundan daha güçlü büyük ya da küçük gösterme sanatıdır. A seçeneğinde “Bir ah çekem dağı taşı eritir” sözünde abartma vardır.
Yanıt: A’dır.
 
 
9. TEKRİR (Tekrar, Yineleme)
 
Söze güç kazandırmak için, belli sözcüklerin düzyazıda ya da şiirde yineleme sanatıdır.
 
Vur, aşkın ve Hak’kın zaferi için
Vur, senden bak dünya bunu istiyor;
 
Bu dizelerde, “Vur” sözcükleri yinelenerek “vurmak” eylemi anlamca güçlendirilmiş, tekrir sanatı yapılmıştır.
 
Dedim inci nedir dedi dişimdir
Dedim kalem nedir dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir dedi yaşımdır
Dedim daha var mı dedi ki yok yok
 
Bu dizelerde “dedim, dedi” sözcükleriyle teknir sanatı yapılmıştır.
 
Kaldırımlar ıstırap çekenlerin annesi
Kaldırımlar içimde yaşamış bir insandır
Kaldırımlar duyurur sükun içinde seni
Kaldırımlar içimde uzayan bir lisandır.
 
 
10. NİDA (seslenme)
 
Söze söyleyişle (nazım ve nesirde) coşku katmak için ünlem görevli sözcükleri sıkça kullanmaktır. İlk bakışta tekrir sanatına benziyor. İşlevsel olarak tamamen farklıdır. Nida ya yalnız ünlem ve seslenme sözcükleri kullanır. Tekrir de ise her sözcük kullanılabilir.
 
Sen ey Kars’lar, Antep’ler, Erzurum’lar, Maraş’lar
Dördünden bir ikisi şehit düşen kardaşlar
Ey zeybekler, seymenler, dadaşlar diyarı hey!
 
 
11. İSTİFHAM (Soru sanatı)
Duygu ve düşüncelerin daha etkili olabilmesi için soru biçiminde anlatımdan yararlanma sanatıdır. Amaç soru sormak değil, okuyucunun dikkatini devamlı kılmaktır. İlk bakışta tecahül-i Arif sanatına benzerse de birbirinden apayrı sanattır.
 
Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı
Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı
 
Benim de mi düşüncelerim olacaktı
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?
 
12. RÜCU (Cayma, dönme, vazgeçme)
 
Önceden söylenen sözden cayma ya da birbiriyle çelişir görünen düşünceleri ileri sürmektir. Rücu sanatına önceki söylenenlerden vazgeçmek anlamı yoktur, tersine önceki söylenenleri geliştirme amacı vardır.
Erbab-ı teşaür çoğalıp şair azaldı
Yok öyle değil şairin ancak adı kaldı
(Erbab-ı Teşaür Şiirle uğraşanlar)
Ferda senin, dedim beni alkışladın
Senin değil ferda sana vediadır. (emanet)
 
13. TERDİD (Beklenmezlik)
Bir olayı, bir düşünceyi beklenmedik bir biçimde sonuçlandırarak okuyucuyu şaşırtmayı amaçlayan bir sanattır.
Dişin mi ağrıyor?
Çek kurtul
Başınmı ağrıyor?
Bir çeyreğe iki aspirin
Verem misin?
Üzülme onunda çaresi var
Ölür gidersin!
 
 
 
 
14. KAT’I (Kesiş)
 
Anlamın daha da etkili olması için sözü yarıda kesme sanatıdır.
 
Gün, öylesine güzel ki!
Öylesine güzel ki dünya
Yaşadıkça
Akşam öylesine güzel ki!
Öylesine güzel ki akşamda ay
Ayda kadın…
 
 
15. SEHL-İ MÜMTENİ
 
İlk bakışta kolay gibi görünen, ama benzeri söylenmeye çalıştığı zaman ne kadar güç olduğu anlaşılan yalın anlatımlara denir.
 
Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm
Beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri
 
16. AKİS
 
Cümle ya da dizedeki söz sırasının bir öncekinin tersi olarak düzenlenip tekrarlama sanatıdır.
 
Yaşamak için yemeli
Yemek için yaşamamalı
 
İzmrin denizi kız, kızı deniz
Sokakları hem kız, hem deniz kokar
 
 
C) SÖZLE İLGİLİ SANATLAR
 
Sözcüğün yapısına, söylenişine ve yazılışına dayanarak yapılan sanatlar şunlardır:
 
1. CİNAS
 
Seslen aynı, anlamları farklı sözleri bir arada kullanma sanatıdır. Yani sesteş sözcüklerin ayrı ayrı anlamlarda kullanılmasıdır. Cinaslı sözcükler daha çok manilerde kullanılır.
 
Al beni, ele beni
Kül edip ele beni.
Seveceksen kendin sev
Sevdirme ele beni.
 
“Beni kül edip elekte ele”  ve “Beni ele (başkasına) sevdirme.” diyerek ele sözcüğünü iki ayrı anlamda kullanarak cinas yapmıştır.
 
Her nefeste eyledik yüz bin günah
Bir günaha etmedik hiçbir gün ah
Bu beyitte “günah ve gün ah” sözcükleri cinaslıdır.
 
Hey oynayan yavrular
Ağaçta kuş yavrular
Ellerin derdi biter
Benim derdim yavrular
 
Bu dörtlükte “yavrular” sözcüğü, 1. dizede gerçekten “yavru”, 2. dizede “kuşun yavrulaması”, 4. dizede “derdin çoğalması” anlamında kullanılarak cinas sanatı yapılmıştır.
 
 Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz, kışım yazıma
 
Bu iki dizedeki söz sanatı aşağıdakilerden hangisidir? (1986/II)
 
A)benzetme (teşbih)   B)cinas C)   kişileştirme
D)abartma (mübalağa) E)              istiare
 
Çözüm: yazılışları (sesleri) bir, anlamları tümüyle farklı sözcüklere eşsesli sözcükler, bunlarla yapılan edebiyat sanatına da “cinas” denir.“Yazma” sözcüğü iki anlamlıdır. Yani sesteştir.
Yanıt: B’dir
 
 
2. ALİTERASYON (ses ve hece yinelemesi)
 
Düzyazıda ya da manzumede, bazı ses ya da hecelerin tekrarıyla ses güzelliği yaratmadır.
 
Kargayı kuzgunun kovardı kondurmazdı
Bu cümlede, “k” sesinin tekrarlarıyla bir ses güzelliği meydana getirilmiştir.
 
Karşı yatan karlı kara dağlar, kararıptır, otu bitmez.
Bu cümlede de , “kar” hecelerinin yinelenmesiyle aliterasyon yapılmıştır.
 
Dest busi arzusuyla ölürsem dostlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su   (Fuzuli)
 
Bu beyitte, “s” sesinin yinelenmesiyle aliterasyon sanatı yapılmaktadır.
Aziz dost! Günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı. (Erenlerin Bağından)
 
3. SECİ (İç Uyak)
 
Düzyazı cümleleri içinde ya da sonlarında yapılan uyaklara seci denir. Divan edebiyatının süslü düzyazı örneklerinde secilere bolca rastlanır.
 
Alimsin, ilmine gayet yok.
Kadirsin kudretine nihayet yok.     ( Sinan Paşa)
 
Bu cümlelerde, “gayet” ve “nihayet” sözcükleri iç uyak: “yok” sözcükleri de rediftir.
 
Dedim: Beratımın mazmunu ne içün süret bulmaz?
Dediler Zevaiddir, husulü, mümkün olmaz   (Fuzulî)
 
Bu cümlelerde geçen “bulmaz” ve “olmaz” sözcüklerinde seci (iç uyak) vardır.
 
Öyle olacak dünya kişiye hoşdar olur;
Uçtan uca gül ü gülzar olur.
 
At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır
 
 
4. İRSAL-I MESEL (Örnekleme)
 
Şiir ya da düzyazıda, konuya uygun düşen ata sözlerinin kullanılmasıdır. Böylece düşüncenin daha da inandırıcı olması sağlanır.
 
Dünyada ahrete gidip gelmemek
Olmasa iktiza eder ölmemek
“Balık baştan kokar”, bunu bilmemek
Seyrani gafilin ahmaklığından
 
Bu dörtlükte, 3. dizede “balık baştan kokar”, atasözü dörtlüğe uygun biçimde söylenmiş ve irsal-i Mesel sanatı yapılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Telif Sahibi

Bazı içeriklerin alıntı olduğunu telif hakkı nedeniye bildirmek zorundayım.Sitemizedeki bazı içeriklerin yayım sahibi http://www.sosyal-bilgiler.com adresidir.